10 Haziran 2010 Perşembe

Ah İstanbul!

İstanbul... Tezatlıklar en çok burada çarpar yüzümüze... Tokat gibi...

Bir tarafında dünya liderlerinin geldiği bir zirve yapılıyordu bir belediye işçisinin sulara kapıldığı gün.

Mevlüt Macit... İşçi... Baba... Aile reisi... Çocuklarına iyi bakabilmek için temizlik işçisi olarak yaşamını idame ettiriyordu.

Taşan Kurbağalıdere için yapılan tahliye çalışmaları sırasında düştü dereye...

Aynı gün İstanbul, dünyanın liderlerini ağırlıyordu. Çırağan'da... Bir tarafta görkem vardı.

Bir tarafta ise dünya zirvesinin burada olması zerre umurunda olmayan onlarca belki de yüzlerce insan... Haklılardı çünkü... Çünkü haberleri izleyeceği televizyonu, oturacağı koltuğu, yemek yiyeceği masası sel sularına kapılmış, megakent İstanbul'da her şeyini suya teslim etmiş insanlardı onlar. Ne yapacaklarını, kimde, nerede kalacaklarını, yeniden evlerini nasıl kuracaklarını düşünüyorlardı.

Yağmur sadece 2 gün yağdı... Ama dereleri taştı İstanbul'un...


İşte Baba Mevlüt Macit de o taşan derelerden birinin yanıbaşındaydı. Tahliye çalışmaları için... Kapıldı sele, ardından derenin suları sürükledi götürdü. Bakılması zor o anın görüntüleri her yerde...


Bugün güneş açtı megakentte... Kavruldu ortalık sıcaktan... Mevlüt Macit'in ailesini kavuransa sıcak değil, hala ona ulaşılamamsının , arama çalışmalarının sonuç vermemesinin ruhlarında, kalplerinde açtığı ve derinleştirdiği yaraydı.

Çünkü ailenin söylediğine göre temizlik işçisi olarak çalışan Macit, kutarma eğitimi almamıştı.. Ailesi de diyordu ki "Hiçbir kurtarma eğitimi almamış, selin tehlikelerinin anlatılmadığı bir insana nasıl bu görev verilir? Can yeleği bile yoktu üzerinde sularda sürüklenirken...."

BUgün doğumgünüydü aile babası Mevlüt Macit'in... 45. yaşgününü ailesiyle geçirmek ona yetecekti belki... Belki mütevazı bir kutlama olacaktı. belki çocukları onu kutlamasa doğumgününü de yaşam kavgasının içinde unutup gidecekti. Unutmaya bile fırsatı olmadı. Bugün de bulunamadı...


Ne yapacağız şimdi? Kim sorumlu? Bu görüntüler ilk değil. Son olmayacağı korkusunu hepimiz bilinçaltımızın bir köşesine çoktan kaydettik. Geçen seneki selde hayatını kaybedenler, göle dönen otoyollar, servis süsü verilen bir aracın içinde boğulan 8 emekçi kadın hala kayıtlı... Hep tekerrürlerde ortaya çıksalar da...


Yine soralım... Kim sorumlu? Çarpık kentleşme mi? Çarpık kentleşmeye izin verenler mi? Dere yatağına ev yapan vatandaş mı? Belli zamanlarda o vatandaşın kapısını çalıp vaatler edip orada ev kurma izni verip böyle zamanlarda yüzlerine bakmayan yetkililer mi? Selde boğulan baba, işçi, aile reisi mi? Onu canyeleksiz çalıştıran, kurtarma eğitimi bile vermeyen " taşeron" şirkette mi? O şirketi denetleyende mi? Yoksa...


Yoksa bir tarafında dünya liderlerini ağırlayan, Boğaz kıyısında onlara yemek keyfini yaşatan, bir tarafta sakinlerinin evlerini basan suların taşırdığı dereleri olan, insan yutan o derelerin sahibi koca megakent İstanbul mu?


Haydi! 45. yaşgününde Mevlüt Macit yapamıyor... Biz yapalım... Bir dilek tutalım... Ailesi ona kavuşsun... En azından bedeni toprak altında olsun... Bir mezarı olsun... Ziyaret edilebilen...

Çiğdem Akdemir
10.06.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder